Epiktetos’un: “Yazar olmak istiyorsanız yazın” sözü beni çok etkilemiştir.
Nike’ın ünlü sloganına benziyor. Just do it.
Ufak bir dokunuşla kendime uyarlıyorum.
“Hikâye anlatıcısı olmak istiyorsanız, anlatın.”
Bu söz oldu mu sizce? 😊
Size bırakıyorum.
Bugün biraz mükemmeliyetçilik üzerine konuşalım mı?
Hani her şey tamam olsun sonra başlarım dediğimiz mükemmeliyetçilik var ya. İşte ondan bahsediyorum.
İş hayatımızda ve özel hayatımızdaki belki de en büyük düşmanlarımızdan birisi mükemmeliyetçilik bence.
Örneğin kusursuz olsun diye beklettiğimiz girişim fikrimizi başkası bizden önce başlatabiliyor. Neden? Çünkü biz bekledik. O, yolda kaldı ve devam etti.
Tıpkı bunun gibi hikâye anlatıcılığı konusunda da aynı şeyi yaşıyoruz. Anlatarak tecrübe kazanma şansımız varken, o harika hikâyeyi düşünüyor, detaylarını tasarlıyor sonra siliyor sonra yine tasarlıyoruz. Bu döngü hiç bitmiyor.
Hatırlıyorum da iş hayatımın başında bir sunum tasarlamam gerekmişti. Harika bir sunum olsun diye öylesine yap sil yeniden yap döngüsünde kalmıştım ki, sunum günü elimde normal standartta bir sunum bile olmamıştı. Biraz hayal kırıklığı yarattığımı üzülerek hatırlıyorum.
Bence bu işi öğrenmenin ve uygulayabilmenin en iyi yolu denize doğrudan atlamaktan geçiyor.
İşte tam da bu yüzden anlatmayı beklemeyin.
Anlatın. 😊
Anlatmayı planlamayın.
Anlatın.
Anlatın
Ve anlatın 😊
Peki sizi anlatmaktan alıkoyan nedenler neler?
Yorumlara yazın, konuşalım 😊
Comments